Sinema filmleri hakkında amatör yorum ve eleştirilerin yer aldığı kişisel blog.Özellikle yerli film eleştirisi ve yorumu ön planda tutuluyor.
6 Nisan 2012 Cuma
Üç Maymun: Minimalizmin Doruğunda Muğlak Bir Film
Üç Maymun: Minimalizmin Doruğunda Muğlak Bir Film
Nuri Bilge Ceylan İklimler’de, kadın-erkek ilişkisinin sürekli değişen iklimine, kendi deneyimlerinden de yola çıkarak objektif tutmuş ve etkileyici bir film ortaya çıkarmıştı. Üç Maymun’da da insanı, insanın hallerini anlatmaya çalışmış. Aile içi iletişimsizliğin, doğruları gizlemenin, yok saymanın, görmezden gelmenin, çaresizliğin ve her şeye rağmen aileyi bir arada tutma kaygısının anlatılmaya çalışıldığı bir film olarak tanımlayabiliriz Üç Maymun’u.
Filmin konusunun Yılmaz Güney’in Baba filminden mülhem olması dikkat çeken bir husus olsa da, koşullar ve dönem değişik olduğu için bağlamın farklı olduğunu vurgulamak gerekir. Bunun yanında anlatım biçimine bakıldığında Baba’nın daha dramatik olduğu, Üç Maymun’a ise post modern Dünya’da çaresizlikle birlikte içselleştirilmiş bir olağanlığın, kaderciliğin hâkim olduğu görülür. Üç Maymun’da işlemediği bir suçu üstlenerek hapse giren insanın psikolojisi ve bu durumu kabullenişi daha kolay olmaktadır. Bu durum da, Baba filmindeki gibi bir çaresizliğin göstergesi olsa da, daha farklı daha olağan bir biçimde karşılanmış ve hemen içselleştirilmiştir.
Üç Maymun’u “sol”dan okumak da mümkündür. Yönetmen belirgin bir göndermede bulunmasa bile ki Baba filmi de öyledir, meseleyi varsılın yoksulu kullanması, çaresizliğinden faydalanması ve bir anlamda mecbur etmesi olarak değerlendirebiliriz. Geleceğini güvence altında hissetmeyen insanın, kendi gelirinin oldukça üzerinde bir meblağ karşılığı hapse girmeyi, sicilini bozmayı göze alması çok çarpıcıdır. Sınıflı toplum bu olayda bariz olarak ortaya çıkmaktadır. Fakat şu tespiti de yapmalıyız. Varsıl sınıfsal konumunun farkındadır ve yoksulu parasıyla satın alacağı, kullanacağı bir nesne olarak düşünmektedir. Yoksul ise politik farkındalıkla şekillenen bilinç düzeyine sahip olmadığı gibi hem çaresizlik hem de hayattan beklenen asgari ihtiyaçlardan dolayı varsılın her türlü teklifine boyun eğmek zorunda kalmaktadır. Her yoksulun ya da her emeğiyle hayatını kazanan insanın politik bilince sahip olması tabii ki beklenemez. Fakat 12 Eylül sonrasının apolitik atmosferinin özellikle emekçi kesimin aleyhine geliştiği ve gelişmeye devam ettiği de açıktır. Bu anlamda da değinilmesi gereken bir başka husus ise, insan ilişkilerine çok fazla sirayet etmiş olan yozlaşmadır.
Yozlaşmayı özellikle filmdeki siyasetçi ya da siyasete atılmak isteyen fakat seçilemeyen tiplemede görmek mümkündür. Siyasete hizmet için girdiğini ifade eden adamın, seçimi kaybettikten sonra yaptığı telefon konuşması ve tavırları, ileri sürdüğü amacın inandırıcılıktan uzak olduğunu açık bir biçimde göstermektedir. Yaptığı kazayı üstlenen ve hapse giren adamın karısının çaresizliğinin farkına varan ve bunu fırsat bilerek istifade eden yine bu siyasetçi tiplemesidir. Burada yönetmenin siyasetçi tiplemesini olumsuzladığını düşünmek mümkündür. Fakat bunu belirli bir dönemden sonra ortaya çıkan bir sonuç olarak düşünüp düşünmediği ise pek açık değildir(12 Eylül sonrasının bir sonucu mu mesela).Yine bu bağlamda, patronunun kazasını üstlenerek hapse giren ve hapisten çıktıktan sonra, oğlunun işlediği cinayeti kendinden daha alt sosyo-ekonomik düzeyde gördüğü bir insana belirli bir meblağ karşılığı üstlenmesini isteyen insan profilinin de siyasetçi profilinden pek farkı yoktur. Parası olanın her açıdan güçlü sayıldığı ve parasıyla her şeyi elde edebileceği sanısından kaynaklanan temel ideolojik belirlenim filmdeki karakterlerin anlam dünyasını oluşturmaktadır.
Üç Maymun’un sinema dilinin, yönetmenin diğer filmlerine bakarak fazla bir değişiklik gösterdiği söylenemez. Özellikle minimal anlatım tekniğinin bu filme de fazlasıyla hâkim olduğu belirgindir. Diyalogdan ziyade yüz ifadelerinin, mimiklerin, hareketlerin, nefes alış verişlerin ve total olarak psikolojik durumun daha etkili bir biçimde kullanıldığını iddia etmek mümkündür. Bunun yanında insanın doğa hareketleri içerisinde konumunun ya da hava koşullarıyla beraber insanın durumunun da verilmeye çalışıldığı görülmektedir. Filme havadan da kaynaklanan ve tabii ki tek nedeni olmayan bir bulanıklığın yer yer karanlığın/karamsarlığın hâkim olduğu ileri sürülebilir. Özellikle bulut hareketlerinin ve rüzgârın da çok etkili biçimde kullanıldığı ve nihayet bu kara bulutların filmin sonunda yağmur getirerek bu bunalımlı havayı serinlettiği ve düğümün çözüldüğü görülmektedir.
Üç Maymun’un, Nuri Bilge Ceylan sinemasının doruk noktası ya da filmografisinde en iyi filmi olduğunu iddia etmek pek mümkün değildir. Özellikle son üç filmine bakıldığında, Uzak’ın, diğer ikisinden İklimler’den ve Üç Maymun’dan daha önde olduğu değerlendirilmesi yapılabilir. Uzak’taki anlatım gücünün, çok boyutluluğun, görsel şölenin ve hedefin tutturulması gibi öğelerin diğer iki filme göre daha ileride olduğu ortadadır. Üç Maymun’da ve İklimler’de minimalizmin daha belirgin olması bu iki filmin kapsamının daralmasına, anlatılan konunun asgari ölçekte kalmasına ve seyir keyfi açısından da Uzak’tan geriye düşmelerine neden olmaktadır.
9 Mart 2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder