6 Nisan 2012 Cuma

Mavi Gözlü Dev

Beklenen, beklenilmesi gereken ve oldukça geç kalmış bir filmdi Mavi Gözlü Dev. Büyük şairimiz Nazım Hikmet’in hayatını ya da hayatından kesiti konu alan filmin bir filmin yapılması elzemdi. Yönetmen Biket İlhan, böylesine önemli bir sorumluluğun altından kalkmayı deneyerek filmi çekmiş. Türkçemizin büyük şairinin hapishane hayatından bölümler sunan film görece başarılı olmuş denilebilir. Buradaki görece kelimesi özellikle kullanılmıştır. Çünkü böyle bir film çekme girişimi bile daha baştan başarılı olmaya adaydır. Çok sevilen şairimizin ete, kemiğe bürünmüş bir biçimde beyazperdeye yansıması, şiirler okuması başlı başına ilgiyi hak eden bir durumdur. Bir de, Nazım’ı canlandıran aktörün, şairimize olan benzerliği tiplemeyi daha da somutlaştırmaktadır. Görece kelimesinin bir de olumsuzluk anlamı içeren boyutu vardır. Mavi Gözlü Dev’in sinemasal okunmasında, çok da olağanüstü denilebilecek anlatım gücüne ve hapiste geçen uzun zamanın çok zor koşullarının seyirciyi etkileyebilecek bir şekilde yansıtıldığına rastlamak zordur.2. Dünya Savaşı’nın her anlamda zor koşullarının “içeriye” yansıması da oldukça yüzeysel bir şekilde anlatılmıştır. Komünistliği nedeniyle dışlanması ve diğer Nazi yanlıları mahkûmlarla fikri mücadelesi basitleştirerek anlatılmıştır. Ara sıra kadraja giren “Milli Şef” in resmi, o dönemdeki ortamın nedeni bu kişidir dedirtmektedir adeta. Balaban ve Öğütçü ile olan ilişkileri ve onları edebiyata ve sanata yönlendirmesi gibi detaylar daha da ayrıntılı olarak verilebilirdi. Geri dönüşler Nazım’ın hangi neden ya da nedenlerle hapse düştüğünü anlatmaya çalışıyorsa da filme anlatım dili açısından pek bir özellik katmamıştır. Ortalama Nazım okuyucusunun, Nazım ile Piraye adlı kitaptaki mektuplardan bildiği hapishane yaşamı bu kitaptan yararlanılarak daha da ayrıntılı olarak anlatılabilirdi. Yazılan birkaç etkili mektup film içinde okunarak daha duygusal bir hale getirilebilirdi. Zaman zaman okunan saat 21 şiirleri bu açığı kısmen kapatsa da, herkesin hayatına yer etmiş ve aşklarını bu şiirlerle dile getirmiş okuyucuları ve dolayısıyla seyirciyi etkilemekte yetersiz kalmaktadır. Hangi ruh haliyle bu şiirlerin yazıldığı işlenmiş olsa daha temelli bir anlatıma sahip olabilirdi. Ve bütün bunlar dikkate alındığında tekdüze bir anlatım dilinin filme hâkim olduğu söylenebilir. Mavi Gözlü Dev’in her ”ilk “ film gibi belli dezavantajlar taşıdığı açıktır. Bu anlamda da sinema dilinin kullanımı veya sinematografik açıdan değil de filmi, ilk olmanın getirdiği avantajlar açısında değerlendirmek belki daha doğrudur. Yakın zamanlara kadar şiirlerinin okunmasının bile yasak olduğu 20. yüzyılın en büyük şairinin beyazperdeye aktarılarak, seyirciyle buluşması belki de filmin en önemli özelliğidir. Bu yüzden filmin sanatsal açıdan değerlendirilmesinin ikinci planda kalması doğal karşılanmalıdır. Bu itibarla, Mavi Gözlü Dev ‘i Hoşça kal Yarın filminin toplumda uyandırdığı hissiyata paralel olarak değerlendirmek doğru olacaktır. Hayatı toplum tarafından çok iyi bilinen şair yazar ya da Deniz Gezmiş gibi halk kahramanı haline gelmiş insanlar hakkında yapılan filmlerden beklentiler oldukça yüksektir. Toplumsal bir ikon haline gelmiş tarihsel kişiliklerin hayatları da detaylarıyla bilindiği için, beyazperdeye aktarırken bütün özellikleriyle aktarmak zordur. Sinema filmiyle de bir insanın hayatını ya da hayatının belirli bir kesitini kusursuz olarak anlatmak oldukça zor olduğu için-çünkü beklentiler farkıdır, kimisi aşklarının, kimisi ideolojisinin ön plana çıkarılmasını bekler-beklentilerin karşılanması zordur. 23 Şubat 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder