Sinema filmleri hakkında amatör yorum ve eleştirilerin yer aldığı kişisel blog.Özellikle yerli film eleştirisi ve yorumu ön planda tutuluyor.
6 Nisan 2012 Cuma
Beyaz Melek: Tribüne Oynayan Bir Film
Beyaz Melek: Tribüne Oynayan Bir Film
Sinemanın en temel işlevlerinden birisinin,toplumda var olan sorunları dile getirmek olduğu söylenebilir.Bu yolla bilinç oluşturmak ve kitlesel bir duyarlılık sağlamayı amaçlamak en kestirme yöntem gibi gözükmektedir.Bununla beraber,işlenen sorunun çözüm yolunu göstermek ise fazla iddialı bir girişimdir.Temanın dolaylı ya da dolaysız,etkili bir biçimde anlatılması,çözüm yolunu göstermekten daha etkilidir.Bu bağlamda "böyle değil de şöyle olmalı/olmalıydı"şeklinde ifade edilen didaktik bir anlatım yöntemi ise sinemada tercih edilebilecek en son yöntem olmalıdır.İzleyicinin işlenen temaya kendini dahil edebilmesi ancak bu şekilde mümkündür.
Mahsun Kırmızıgül'ün Beyaz Melek filmi sözü edilen bağlamda değerlendirilebilecek bir filmdir.Toplumun yabancısı olmadığı huzurevi gerçeğinin etkileyici bir biçimde anlatıldığı söylenemez.İnsanların kafasında soru işareti oluşturabilecek herhangi bir öğeye rastlanmaz.Yaşlı imsanlara kötü muamele eden bakıcı kadının kestirme bir yöntemle boğazlanarak cezalandırılmaya çalışılması ve huzurevinin müdürünün çaresizliği gibi sahneler bile filme hiçbir aykırılık,özellik katmaz.Basmakalıp,sığ bir anlatım biçiminin filme hakim olduğu söylenebilir.Bununla beraber,filmin duygusallığı etkili biçimde kullanması ve seyirciye gözyaşı döktürmeyi amaçlaması hasebiyle etkili olduğu söylenebilir.Filmi kurtaran özellikler ise,duayen tiyatro ve sinema oyuncularımızın mükemmel oyunları,Tuz Gölü'nde çekilen eşsiz sahneler ve Dicle Nehri ve çevresinin güzellikleridir.
Filmin ana "teması"olan huzurevindeki kötü yaşam koşulları ve salt huzurevinin ontolojik eleştirisi konusunda bazı değinilerde bulunmak gerekmektedir.Güneydoğuda'daki feodal yapıdan kaynaklanan ve insanların bilincine yansıyan "bizde yaşlılar huzurevine gönderilmez"ya da "bizim oralarda huzurevi dahi yoktur"mealindeki ana fikir ve Doğu ile Batıyı bu şekilde karşılaştırmaya tabi tutmak oldukça basit bir yaklaşım tarzıdır.
Geleneklerin insanlar üzerinde oluşturduğu baskı ve aykırı durumların dışlanması da Güneydoğuya özgü durumu açıklayabilecek unsurdur.Sosyolojik bir olgunun,toplumsalı oluşturan bütün öğeler değerlendirilmeden sadece "insancıllık"boyutuyla ele alınması yanıltıcıdır.Huzurevi gerçeğinin gelişmiş bölgelerde yoğunlaşmış olması yadırganacak bir durum değil,sosyolojik gerçekliktir.Batı'da hakim olan, kentleşmeyle gelen işbölümünün ve yaşam koşullarının dayattığı,aile yapısının da çekirdek aile lehine değiştiği toplumda huzurevlerinin varlığı "istenmese"bile kaçınılmaz olmaktadır.Bir yandan "Batılılaşırken"diğer yandan da geleneksel toplum yapısını koruma kaygısı boşuna değilse bile son tahlilde başarısız olacaktır.
Kırmızıgül'ün ilk filmi olması ve oyuncu kadrosunun filme renk katması hasebiyle Beyaz Melek gişede iş yapan film olmaktadır.Buna rağmen sinemasal anlamda üzerinde durulabilecek,önemsenecek herhangi bir yenilik göze çarpmamaktadır.Söylenecek yeni bir sözü,perspektif oluşturacak etkili anlatım biçimi filmde mevcut değildir.Sıkılmadan izlenebilen fakat bu kadar duygusallık da abartı dedirten bir filmdir.Naif yapısından kaynaklanan hüzünlü ve de huzurla biten yaşamların seyirci üzerinde etkili olduğu da açıktır.Sonuçta Kırmızıgül'ün filminin Türk Sineması'na yeni bir soluk getirmediği de aşikardır.Filmi niteleyebilecek özet cümle"izlendi ve bitti,gözyaşı dışında geriye hiçbir şey kalmadı"şeklinde olabilir.Nasıl ki hoşça vakit geçirmek için izlenen filmlere"eğlencelik"deniyorsa,bu filme de gözyaşı dökmek isteyenlerin izleyebileceği"hüzünlük"film denilebilir.Bu meyanda Kırmızıgül'ün sair şarkıcı-türkücü yönetmenlerden ayrıksı yönü ve kendine özgü sinema anlayışı olmadığı da ifade edilebilir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder