Sinema filmleri hakkında amatör yorum ve eleştirilerin yer aldığı kişisel blog.Özellikle yerli film eleştirisi ve yorumu ön planda tutuluyor.
6 Nisan 2012 Cuma
Mutluluğa Giden Yol
Mutluluk, öznel psikolojik durumu tanımlamak için kullanılan, duygularla ilgili bir kavramdır. Bu duygunun öznelliği ise, kişiye göre değişen tanımlama biçiminden kaynaklanmaktadır. Küçük şeylerden mutlu olabilen insanlar olduğu gibi, her şeye sahip olduğu halde mutluluğu yakalayamayan da vardır. Çok basit bir biçimde örneklersek, varsıl ve her türlü imkâna sahip olduğu halde mutsuz; maddi anlamda yoksul ve buna rağmen mutlu olan sayısız insan vardır. Bu durum biraz da insanın yaşam felsefesiyle, hayata bakış açısıyla ve beklentilerle oldukça ilintilidir. Her insanın bir anlam dünyası olduğu için, mutluluk duygusu da bu dünya içinde tanımlanır. Beklentiler ve yetinmeler de ona göre şekillenir. Bu meyanda da, insanların neden, hangi şartlarda mutlu ya da mutsuz olduğunu anlayabilmek için yapılan değerlendirmelerin, salt mevcut koşulları göz önünde tutarak yapılması çok da doğru sonuçlar vermeyebilmektedir. Çünkü kelimenin tam anlamıyla özneldir mutluluk ve kişiden kişiye göre de çok değişiklik göstermektedir.
Abdullah Oğuz’un Mutluluk filmi, Doğu ve Güneydoğu’ya özgü töre sorununu irdelediği gibi, aynı zamanda mutluluğa doğru giden üç kişinin yol hikâyesini de anlatmaktadır. Adı geçen bölgelerde kadına bakışın, kadının toplum içindeki konumunun sorgulanması filmin tali, kısmi bir boyutudur. Mutluluğa giden yol ve bu yolda yaşanılanlar ise filmin asıl temasıdır denilebilir.
Filmin konusu şöyledir. Meryem, tecavüze uğradığı ya da “kötü kadın” olduğu için, törenin gereğinin yapılması gerekmektedir. Fakat jandarmanın sıkı denetimi nedeniyle o bölgede bu fili işlenemeyeceği için, askerden yeni dönen Amcaoğlu Cemal, Meryem’i trenle İstanbul’a götürürken öldürecek ve geri dönecektir. Cemal’den istenen budur. Fakat o amcakızına kıyamayacak ve trende bu işi “halledemeyecektir”.İstanbul’da Cemal’in ağabeyinin evine uğrarlar. Ağabeyi Cemal’i ikna etmeye çalıştıysa da başarılı olamayacaktır. Cemal köprüde de infazı gerçekleştiremez. Belki, Meryem’in hiç günah işlemediği, babasını utandıracak bir şey yapmadığı şeklindeki ısrarından belki de, Meryem’i sevdiğinden.
Filmin diğer bir karakteri ise Profesör İrfan’dır. Yaşadığı hayatın sıkıcılığından, monotonluğundan iyice bunalan İrfan değişik bir yaşam tarzı denemek için evini, eşini terk eder. Annesine gelerek yaşadığı bohem hayatın yanlışlığından dem vurur. Kendince bazı gerçekleri itiraf eder. En büyük hayali olan tekneyle deniz turu projesini hayat geçirir. Bu arada Cemal aranacaklarını bildiği için saklanacak yer arar. Bir süre balık çiftliğinde kalırlar. Bu sırada teknesiyle balık çiftliği yakınlarına gelen İrfan’la tanışırlar ve yol hikâyesi başlar. Bu seyahat sırasında, Meryem’le Cemal arasında bir yakınlaşma olur, daha doğrusu gerçekte var olan bir ilgi açığa çıkar. Diğer taraftan İrfan, tanımadığı bu iki insanın doğallığından etkilenir. Kendisinin bu doğallığı yaşayamadığını vurgular. Cemal’in, Meryem’i İrfan’dan kıskanması sonucu gerçek anlaşılır. Cemal, Meryem’i sevdiğini itiraf eder. Geleceğe dair planlar kurarken, Meryem kaçırılır. Meryem’i kurtarırken yaşadığı travma ortaya çıkar. Meryem’e amcası tecavüz etmiştir ve bunun için öldürtmek istemiştir. Filmin sonunda Cemal’le Meryem mutluluğa ulaşırlar.
Mutluluk filmine bütünsel olarak baktığımızda, yönetmenin yeni bir şey söylemediğini görürüz. Töre sorununa bakışta herhangi bir orijinal yaklaşım tarzı yoktur. Büyük şehre göç eden insanların töreyi algılayış biçiminin bütünüyle değişebildiği şeklinde, oldukça naif ve yüzeysel bir bakış açısının da hâkim görüş olduğunu ifade edebiliriz. Meseleye sosyolojik olarak baktığımızda, büyük şehre gelen her insanın birdenbire kent yaşamına düşünsel olarak uyum sağladığını görmek oldukça zordur. Varoşlarda oturan insanlar sadece cismani olarak oradadırlar. Yaşam tarzı, dünya görüşü ve ahlaki olarak tamamen geldikleri yerlerdeki toplumsal yapıyı idame ettirdiklerini görürüz.
Filmin, tekne seyahati kısmının oldukça yavaş ilerlediği ve izleyiciyi sıktığı gözden kaçmamaktadır. Mutluluğa giden seyahati nispeten çekilebilir kılan ise filmin muhteşem müziği ve ülkemizin olağanüstü güzelliklerinin beyazperdeye çok güzel yansıtılmasıdır. Film bittiği zaman izleyici açısından akıllarda kalan, müzik, doğa manzaraları ve etkileyici oyunculuklar olduğu söylenebilir.
Sinema filmleri yeni bir şey söyledikleri ya da kafamızda soru işaretleri oluşturdukları zaman amaçlarına ulaşmış sayılmalıdır. Etkili bir hikâye anlatıcılığı da muhakkak ki önemsenmelidir. Fakat bu filme baktığımızda, kafamızda ne soru işaretleri oluşmuş, ne de hikâyenin anlatım tarzı bizi sürüklemiştir. Filmin merkeze koyduğu toplumsal sorunu da derinlemesine tahlil ettiğini söyleyemeyiz. Bütün bu düşünceler çerçevesinde filmin vasatı aşamadığını söylemek yanlış olmasa gerektir.
12 Şubat 2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder